reklam 1

Terry Eagleton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Terry Eagleton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ekim 2013 Cuma

Hayatın Anlamı, Terry Eagleton


Hava biraz soğudu mu demiştim?? Her zamanki gibi erken konuşmuşum. Buz gibi esen rüzgarın -bir nevi fırtına da diyebiliriz- günler sonra hız kesmesiyle nihayet burnumu dışarı çıkarmaya cesaret edebildim. Gerçi şikayetim yok. İstanbul'a gidip dört duvar arasına kapanınca bu soğuk günleri bile çok arayacağımı biliyorum.

Esaret günlerimi, listemdeki ikinci kitabı tekrar okurken, altını çizdiğim satırları bir kez de fosforlu kalemle boyayıp, altını çizmediğim satırların da altını çizerek geçirdim. İçerik açısından ciltler dolduracak bir kitabı 127 sayfaya sığdırabilen Hayatın Anlamı'nın yazarı Terry Eagleton, bizde de çok sayıda kitabı yayımlanan edebiyat eleştirmeni ve düşünür.

Eagleton, “Hayatın anlamı nedir sorusu hakiki bir soru mudur?” diyerek başladığı kitabında Wittgenstein'dan Shakespeare'e, Nietzsche'den pek sevgili Schopenhauer'a, Beckett'in oyunlarından Freud'un bilinçdışına renkli bir geçişle, bir miktar felsefe, az biraz edebiyat ve bolca ironi eşliğinde Hayatın Anlamını araştırıyor.


Peki nedir hayatın anlamı? Belki Nietzsche'nin iddia ettiği gibi hayatın anlamı o kadar korkutucudur ki yaşamaya devam edebilmek için yanılsamalara ihtiyaç duyuyor ve bir kurmacanın içinde yaşıyoruzdur. Ya da belki Modernistlerin söylediği gibi varlığımızın hiçbir anlamı, amacı, hatta gereği yoktur. Hayat, Hegel'in söylediği gibi bize anlamsız, yanlış gelse bile aslında “görkemli bir tasarım”ın parçası olabilir ya da Eagleton'un “nemrut” olarak tanımladığı Schopenhauer'ın dediği gibi varoluşumuz, İstenç'in, bile, isteye kaotik ve anlamsız yarattığı bir durumdur öyle ki biz ”.. hayatlarımızın bir değeri ve amacı olduğunu düşünebiliriz; ama hakikat şudur ki yalnızca İstenç'in kendini yeniden ürettiği kör ve sonuçsuz sürecin zavallı araçlarıyızdır”. Wittgenstein'a göre eğer hayatın anlamı diye bir şey varsa bu “ne bir giz ne de çözüm” olabilir. Freud ise hayatın anlamını ölümde bulur. Nihayet “Eğer anlam insanın meydana getirdiği bir şeyse dünyanın kendi içinde anlamlı ya da anlamsız olacağını nasıl umabiliriz?” diyen Postmodernistlere bakacak olursak “anlam” zaten kendi içinde epey problemlidir.

(...)belki de hayatın hepsi de geçerli olan, farklı ve bazıları karşılıklı olarak çelişen birtakım amaçları vardır. Veya hayat belki zaman zaman amacını aynen bizim yaptığımız gibi değiştiriyordur. (... )Peki ya hayatın aslında bir amacı varsa ve o bizim kendi tasarılarımıza aykırıysa?
Ya da
Peki ya hayatın bir anlamı varsa ama onu bilmemek bizim için daha uygunsa? Hayatın anlamını bulmayı, gerçekleştirmeye değer bir şey gibi düşünmeye eğilimliyiz, ama ya bu bir hataysa? Veya gerçek, bizi taşlaştıran bir ucubeden başka bir şey değilse?”

Tabi ki sadece düşünürlerin değil biz fanilerin de söz hakkı var Hayatın Anlamı üzerinde. Biz de hayatın anlamı nedir sorusu karşısında ilk aklımıza gelenleri sıralar, mutluluk, aşk, sevgi, başarı, güç vs gibi pek çok cevap verebiliriz. Ama Eagleton'ın tezlerini okuduktan sonra bu kavramlar üzerine bir kez daha düşünmek gerektiğini anladım. Ayrıca takıntılı olduğum “Hayatın anlamı tüccarları” ve “(...)doğru tekniklerle bir ay gibi kısa bir sürede anlamsızlıktan sıyrılmanızı garanti” eden “ruhani masörler” hakkında da şahane fikirleri var yazarımızın. Eee ne de olsa aklın yolu bir!

Aslına bakarsanız kitapta altı çizilmedik, fosforlu sarıyla boyanmadık cümle bırakmadığımdan haliyle buraya da yazmak istediğim milyon tane şey var ama daha fazla uzatmadan, bence bu kitabı kaçırmayın diyerek Eagleton'nun cümleleriyle bitireyim;
    Sonuçta, bir insanın hayatın anlamını niye bilmek “istemesi” gerektiği sorusunu daima sorabiliriz. İnsanlar hayatın anlamını bilmenin daha iyi bir hayat sürmelerine yardımcı olacağından emin midir? Ne de olsa insanlar, bu sırra ermeden de mükemmel biçimde hayatlarını sürdürdü. Veya belki öteden beri bunu bilmeksizin hayatın sırrına vakıftılar. Belki de hayatın anlamı nefes alıp vermek kadar basit ve farkında olmaksızın şu anda yapmakta olduğum bir şeydir. Peki ya saklı olması bir yana gözümüzün önünde olduğu için anlaşılmazsa? Hayatın anlamı belki peşine düşülen bir amaç ya da dibi taranan bir gerçeklik yığını değil, yaşamak ediminin ta kendisinde ya da belli bir yaşam tarzında dile gelen şeydir. Sonuçta bir anlatının anlamı, onun yalnızca sonu ya da gayesi değil anlatının kendi sürecidir."