Mutfaktaki Tarifbaz; Julian Barnes |
Mutfaktan pek çıkmayan, çıktığı
zamanlar da yemek programları izleyip, fotoğraflarına bakarak
zaman geçiren birisi olduğumdan yemek blogu açarken tarif yazmanın ne
derece zor olabileceğini pek düşünmemiştim. Kendim için bir
şeyler pişirirken - yazarın tersine- genellikle el alışkanlığı,
göz kararı çalışırken tarifleri uygulama konusunda da pek titiz
sayılmazdım. Ama blog için yazmaya başlayınca, bardak, kaşık
ölçülerinden tartım olmadan asla moduna giriverdim. Yani Julian
Barnes'ın deyimiyle, onun kadar değilse de bir tarifbaz olup
çıktım. Bu arada evet evet yine o, ta kendisi :)
Romanlarıyla başlayıp denemeleriyle
devam ettiğim Julian Barnes' dan bir kitap daha. Çoğumuzun az
biraz tanıdık olduğu, bazılarımızınsa korktuğu ya da üşendiği
için uzak durduğu, benim de çok sevdiğim bir konu hakkında;
yemek pişirmek. Mutfağa geç girmesine rağmen hevesli bir aşçı
olan yazar, Mutfaktaki Tarifbaz'da, aşçılık maceralarını, yemek
kitapları ve yazarları hakkında yorumlarını, yeni başlayan,
başlamak isteyen, yemek pişirmekten hoşlanan herkes için
tecrübeyle sabit tavsiyelerini paylaşıyor.
Yemek tarifleri ne kadar güvenilir,
yemek yazarları kendi tariflerine ne kadar sadık, yemek kitabı
alırken göz önünde bulundurmanız gereken kriterler ne olmalı,
mutfak raflarınızda biriken kitapları nasıl elersiniz, çekmece
temizliği nasıl yapılmalı, her şeyi mahvettiğinizde nasıl
teselli bulursunuz, hangi tür tarifler hiç denenmemeli ya da bir
daha asla yapılmamalı, yenebilen ve yenemeyen şeyler, modası
geçenler, üç tür misafire hazırlanabilecek pratik yemek
fikirleri, alışverişin püf noktaları, mutfak tasarımı gibi
hemen her yemek pişirme heveslisinin karşılaşabileceği daha pek
çok sorunu ortaya koyup çözümler geliştiren yazar, yalnız
olmadığımızı anlayıp yeni tarifler denemek için cesaretimizi
toplamamıza yardım ediyor. Ve tabi ki işin en hoş tarafı da tüm
bunların bir edebiyatçının kaleminden çıkarak leziz bir okuma
keyfine dönüşüyor olması.
Barnes'ın yemek yaparken karşılaştığı
güçlüklerin başında, tariflerde kullanılan ölçülerin
muğlaklığı geliyor. Hangi boy soğanın orta boy sayılacağı,
bir topağın büyüklüğü ve tabi ki tarifte genellikle boyutu
verilmemiş o “kupa” nın evdeki hangi kupaya denk düştüğü
gibi sorunlar yazarı da epey zorlamış gibi görünüyor. Yemek
yazarlarının tarzları da Julian Barnes'ın eleştiri oklarını
üzerine çekiyor. “Büyük
bir aşçı olmak bir şeydir, doğru dürüst bir yemek tarifi
kitabı yazarı olmak başka bir şey;- dahası -tıpkı roman yazmak
gibi- yaratıcı bir duygudaşlık ile kesin bir tanımlama gücüne
dayanır.” diyen yazara göre teknik konulardaki zorluklar bir
yana, yemek pişirmenin duygusal tarafı, aldığımız keyif sanırım
hem onun hem de bizim için çok daha önemli.
“Yemek
pişirmek işte bununla ilgilidir. Bir somun ekmek seçersiniz.
Tereyağı konusunda cüretkar davranırsınız. Mutfağın altını
üstüne getirirsiniz. Artıkları ziyan etmemeye özen
gösterirsiniz. Dostlarınızı ve ailenizi doyurusunuz. Bir masanın
çevresinde oturup indirgenemez toplumsal bir eylem olan yiyeceği
başkalarıyla paylaşmayı sergilersiniz. Tüm kusurlarına ve
itiraz edilecek fikirlerine karşın Conrad haklıydı. Bu ahlaki
bir eylemdir. Bir akıl sağlığı meselesidir. Öyleyse son sözü
bırakalım Conrad söylesin: “titiz yemek pişirmenin özel
etkisi” diye yazmıştır, “ zihinsel huzuru, düşünsel
zarafeti ve komşumuzun kusurlarına karşı hoşgörülü bakmamızı
kolaylaştırır ki bu da iyimserliğin tek sahici biçimidir.
Bunlar saygı duyduğumuz özellikleridir.”