Topladıktan
sonra boşa gitmesinler diyerek üzümle yapılabilecek ne varsa
yapmaya çalışıyoruz o yüzden epey yoğun geçiyor. Toprakla
birazcık uğraşı bile hayatı boyunca bu işleri yapanlara borçlu
olduğumuzu, marketten üç- beş liraya aldığımız her şeyin
arkasındaki emeğin ve tabi ki toprağın değerini de anlamaya
yetiyor. Kısacası çok yoruldum :) Ama işler henüz bitmedi.
Tabi ki kitaplarda bitmiyor. Julian Barnes'ın, Flaubert'in Papağanı
romanına konu olan Saf Bir Kalp ya da İletişim yayınlarından
çıkan Üç Hikâye içinde yer alan adıyla Basit Bir Yürek
hikâyesini okumamak olmazdı. Kitaptaki diğer iki hikâye yani
Konuksever Aziz Julien Efsanesi ve Herodias, Madam Bovary'den
tanıdığımız Flaubert'den oldukça farklı bir çizgide. Dini
temalar ön planda ve dil de masal-efsane tadında. Bu hikâyeler
birçok eleştirmen tarafından yazarın en iyi eserleri sayılıyor.
Basit
Bir Yürek, yine mistik bir hava taşısa da dil açısından
diğerlerinden biraz farklı. Hayatını önce nişanlısına,
sonrasında ise çalıştığı evin hanımına, bakımını
üstlendiği çocuklara, yeğenine, hasta bir adama ve sonunda bir
papağana adayan, oldukça saf, eğitimsiz ve fakir bir hizmetçi
olan Felicite'yi anlatıyor. Sevdikleri birer birer hayatından
çıkarken Felicite, ne kadar üzülse de her seferinde başka birine
bağlanarak kendini avutur. Ta ki Papağan Loulou'nun ölümüne
kadar. Ölen dostunu doldurtan Felicite, Kutsal Ruh tasvirinin yanına
yerleştirdiği papağanda ilahi izler görmeye başlar.
Benzetmek
ne kadar doğru bilemiyorum ama Flaubert'in hikâyesinin tarzı bana
bir parça Nabokov'un romanlarını hatırlattı. (Bu arada
Nabokov'un, Madam Bovary ve dolayısıyla Flaubert'den de bahsettiği
edebiyat derslerini sahaflardan bulmuştum. Yeni baskısı yapılırsa
kaçırmayın derim) Flaubert, Felicite'nin acıklı halini öyle
sıradan bir şeymiş gibi anlatıyor ki hiçbir duygu uyandırmıyor.
Hadi ben duygusuzum diyeceğim ama bu daha çok soğuk karakterler
yarattığı söylenen Nabokov'un da kullandığı teknikle ilgili
bir durum sanırım. Julian Barnes'da romanında Basit Bir Yürek
hakkında şöyle söylüyor;
“Anlatım tonundaki denetim temel bir önem taşıyor. Gülünç bir adı olan, beceriksizce doldurulmuş bir kuşun sonunda Teslis'deki üç unsurdan birinin yerine geçtiği ve yazarın ne hiciv, ne duygusallık ne de kutsal şeylere sövgü niyetiyle girişmiş olduğu bir öyküyü yazmanın teknik güçlüğünü bir düşünün. Ayrıca böyle bir öykünün aşağılayıcı ya da gözü yaşlı gösterilmeksizin, cahil bir yaşlı kadının görüş açısından anlatılabilmesini düşünün. Ama öte yandan, Saf Bir Kalp'in yazılmasındaki amaç tamamen başka noktadadır: Papağan Flaubert'e özgü grotesk unsurun yetkin ve denetimli bir anlatımla ortaya konmuş örneğidir.”
İletişim
Yayınlarının baskısında Üç Hikâye'nin önsözünü yazan
Michel Tournier'de ;
“Flaubert'in önceki eserlerine hakim olan mutlak karamsarlığın aksine, Üç Hikaye'de okuyucunun karşısına çıkan umut kırıntıları kuşkusuz çok daha ilham vericidir. Ancak iyimserlikten bahsetmeye olanak tanımayan bir umuttur söz konusu olan; ve umut kavramının saf ve yüzeysel içeriğinden sıyrılması -ki bizim de vurgulayacağımız nokta budur-”mutlu son”lara daha az rastlanmasını beraberinde getirir.” diyor.
Yine
Julian Barnes, Flaubert'in Papağanı romanında;
“(...)Sartrecılar ikinci seçeneği yeğliyorlar. Onlar için Loulou'nun işittiği cümleleri yinelemekten başka bir şey yapamamasına sebep olan yeteneksizliği romancının kendi başarısızlığının dolaylı bir itirafıdır. Papağan/yazar dili çaresizce, alınan, taklit edilen ve devinimsiz bir şey olarak kabul etmektedir. Sartre'ın kendisi Flaubert'i edilgin olmakla, insanın konuşan değil de konuşulan biri olduğuna -on est parlé- inanmakla (ya da bu inançla gizli bir anlaşma kurmakla) suçlanmıştır.” der.
Gördüğünüz
gibi, Üç Hikâye ve özellikle Basit Bir Yürek oldukça yoruma
açık anlatılar. Bense, bir edebiyat insanı olmadığımdan sadece
Flaubert'in yazın yaşamı boyunca aramaktan vazgeçmediği teknik
mükemmelliği bu hikâyelerle yakaladığını düşündüğümü
söyleyebilirim. O yüzden Julian Barnes'ın hayat ve edebiyat
dersleri içeren romanı Flaubert'in Papağanı'nı okursanız Üç
Hikâye'yi de unutmayın derim.