reklam 1

6 Şubat 2021 Cumartesi

Çocuk Yasası, Ian McEwan

Çocuk Yasası, Ian McEwan

Çocuk Yasası, Ian McEwan'ın Amsterdam'da Düello'dan sonra okuduğum ikinci kitabı.

Roman yüksek divan hakimi Fiona Maye'in üniversitede hocalık yapan kocasıyla çıkmaza giren evliliklerini sorgulaması ile başlıyor. Uzun yıllardır devam eden evlilikleri eşi için sıkıcı hale gelmiştir ve arayış içindedir. Fiona bu noktaya nasıl geldiklerini sorgular. Dava dosyalarının içine gömülmüş vaziyette çalışırken iş sorumlulukları ile evliliğin beklentileri arasında çok bunalmış, kocası da bu durumu fırsat bilerek yepyeni bir başlangıç yapma kararı almıştır. Ancak konfor alanını bozmak istemez, tek dileği Fiona'nın bu ilişkiye rıza göstermesi ve evliliklerinin bu ilişkinin gölgesinde devam etmesidir. Fiona'nın itirazı üzerine evi terk eder. 

Kocası tarafından terk edilen yargıç Fiona diğer taraftan çetrefilli dava dosyaları ile uğraşmaktadır. Bir aile hukuk mahkemesine başkanlık ederken sıklıkla refah ve mutluluk kavramlarının çocuklar ve ailenin yaşamındaki etkisini, anlamını sorgular. Mahkemede önüne gelen davalar boşanma ve velayet davalarıdır. Bu davalarda çoğunlukla hukuk sisteminin içinde birbirine düşman olan eşler ve paylaşılamayan çocuklar çıkar. 

İngiliz hukuk sisteminin işleyişi hakkında detaylı bilgiler de veren romanda can alıcı hikaye Yehova şahidi olması nedeniyle bir başkasından kan almayı kabul etmeyen kanser hastası Adam'a, tedavi gördüğü hastane tarafından açılan dava ile başlar.

Fiona için bu dava farklıdır. Dava süresince yaptığı iç konuşmalar, dinlenen tanıklar, hastane doktorunun açıklamaları ile ortaya çıkan durumda hastaneye giderek Adam'ı görmeye karar verir. Bu hiç de olağan bir durum değildir. 

Hastane odasında gördüğü genç, Fiona'yı çok etkiler. Kan almayı kabul etmemesi ile ilgili ciddi sorgulamalar yapar, bilgi almaya çalışır. Müziği seven ve gitar çalan Adam'ın, Fiona'nın sevdiği şarkıyı tıngırdatması ve birlikte şarkı söylemeleri ile aralarında bir yakınlaşma olur. 

Yasaların ahmakça katı biçimde uygulanmasını anlatan “The law is an ass” (Hukuk eşekliktir) ifadesi bu sefer yerini bulmaz ve yargıç Fiona kan verilmesi yönünde karar verir, genç kurtulur. Ancak iyileşme hali onun farklı bir dünya ile tanışmasına yol açar. Sudan çıkmış balığa döner. İnançlarını yeniden yapılandırma ihtiyacındadır. Doğduğu ev ve anne babası artık ona yabancıdır. Bu yabancılık içinde yaşamını ona hediye eden ve yakınlık gösteren Fiona'ya sarılır. Onu görmek ister, mektup yazar. Hayata ve sevgiye dair sorularına cevap vermesini bekler. Fiona ise hem yaşının hem de sosyal statüsünün verdiği ağırlık ve sınırla yakınlık göstermek istemez, mektuplarına cevap vermez. 

Fiona'nın başka bir şehirde bulunan bir mahkemede görevlendirilmesi nedeniyle çıktığı seyatatte bir sürpriz yaşanır. Adam, Fiona'yı izleyerek kaldığı otele kadar ulaşmıştır. Yardımcısının Adam'ı bulmasıyla yemek davetinden ayrılan Fiona küçük bir şok yaşar. En doğru kararın onu evine yollamak olduğunu düşünür. Ancak ayrılırken Adam'ı öpmesi onu çok zor bir durumda bırakır. Bu öpüşmeye hiç anlam vermek istemez, düşüncelerinden bile kaçmayı tercih eder. 

Adam birkaç ay sonra 18 yaşına girer. Fiona'dan, yeni hayatına ilişkin duygusal bir yakınlık göremediği için eski inancına geri döner. Hastalığı nükseder, kan almayı kabul etmez. Yargıç olarak yaşamasında rol oynayan Fiona, ölümü seçmesine engel olamamıştır. Çünkü Fiona, sorumluluğu mahkeme duvarları ile sınırlı olduğunu zannetmişti. Nasıl böyle olabilirdi ki? Adam arayıp onu bulmuştu, istediği şey herkesin istediği, doğa ötesinin değil, serbest fikirli insanların verebileceği şeydi; ANLAM!

BURÇİN