reklam 1

28 Temmuz 2011 Perşembe

Xavier De Maistre...



De Maistre, düşünür, macera peşinde bir gezgin ya da her ikisi ve daha pek çoğu... Alain De Botton’ın önsözüne bakarsak, 1763’de Fransa’da doğan yazarımız okumaya ve resme meraklı,  23 yaşındayken, kağıt ve telden inşa edilen bir kanatla Amerikaya uçma planları yapan hayli ilginç bir kişilik. Ama anlaşılan o ki De Maistre’nin  en başarılı buluşu bu kanatlar değil. Yaptığı düellodan sonra 42 gün oda hapsine mahkum edilen yazar  yepyeni bir gezi yöntemi bulmuş. 1790 yılında, 27 yaşındayken yazdığı Odamda Seyahat ve ikinci bölüm olarak eklediği Odamda Gece Seferi , İletişim yayınlarından çıkmış, eğlenceli, samimi, ışıl ışıl. De Maistre’nin kitabının hedef kitlesi, seyahate çıkmak için parası olmayanlar, dağ tepe dolaşmanın risklerini göze alamayanlar, para harcamak istemeyen zenginler, “Dünyadaki tüm umutsuzlar, hastalar ve can sıkıntısından muzdarip olanlar”. Seyahat için gerekenlerse başınızı sokacak bir oda ve bol miktarda hayalgücü.

De Maistre, yataktan, koltuğa,  kitaplık ve çalışma masasından duvarında  asılı resimlere yaptığı  seyahati boyunca hem bu nesnelerin pek de aklımıza gelmeyen yönlerini anlatıyor hem de onların çağrıştırdığı düşünceleri izliyor. Aynalar mesela ya da pembe-mavi bir yatak örtüsü, sevgilinin resmi, pencereden görünen yıldızlar, bir terlik, her biri yazarımızı bambaşka dünyalara, fikirlere götürmeye yetiyor. Denemeler yazmaya girişirken, koltuğunda ya da bir merdivenin tepesinde, evrenin işleyişi, insanın bir ruh ve bir hayvandan oluştuğu hakkında fikirler üretirken, Vesta rahibesini yeniden hayata döndürürken, kitaplarını ya da resimlerini anlatırken çok keyifli bir gezi olanağı sunuyor.

Susan Sontag, Odamda Seyahat için “şimdiye kadar yazılmış en canlı, en orjinal otobiyografik anlatılardan birisidir” demiş. Ama kitap otobiyografik özelliklerinin yanısıra etrafımızdaki şeylere, yaşama açık bir algıyla bakmanın ne büyük bir fark yaratacağının da kanıtı. Algının kapıları açıldığında, etrafımızı kuşatan nesnelere farklı bir gözle bakmaya başladığımızda derin düşüncenin nasıl  geliştiğini, nerelere götürdüğünü izlemek, ne kadar çok şeye alışkanlığın gözüyle baktığımızı, sıradan olanla yeni olanın, bizim için farklı olanın, sadece bakış açımızdan kaynaklandığını farketmek için yeterli.  Ne demişler, “Herşey içimizde”.

2 yorum: