reklam 1

5 Şubat 2010 Cuma

KİM KORKAR SHAKESPEARE ‘DEN

Ne zaman karşılaşsam sayfalarını hızla çevirip bir iki cümle okumadan geçemediğim ama yazarları gözümü korkuttuğundan bir türlü cesaret edip alamadığım, okuyamadığım kitaplar vardır. Shakespeare'in oyunları meselâ, yüzlerce belki binlerce yorumu vardır onların. Yazar için ne mutlu ancak okuyucu için de aynı oranda ürkütücü. Kılavuz kitaplar eşliğinde okumak istemediğimden, Shakespeare'in yazdıklarından bihaber kalmakla, Macbeth'i alıp, içinde debelendikten sonra tek bir mana bulamadan kapağını kapatmak!

Hangisi daha utanç verici olur sorusuyla otuz beş yaş sınırına biraz kala, Virginia Woolf'un bir makalesinde adına rastladığım Charles Lamb için kimdir bu adam araştırması yaparken keşfettiğim, çocuklara yönelik hazırlandığı özellikle belirtilen Tales From Shakespeare'i kurtarıcı gibi görmüş olmam şaşırtıcı gelmez sanırım. Bir anda Charles Lamb'i ikinci plana itip ya şimdi ya da hiç diyerek Shakespeare'in yirmi oyununun hikâyeleştirildiği kitaptan, üstelik bir de resimli versiyonunu bulduktan sonra, kendime başkaca mazeret yaratmadan Othello'yu okumaya niyetlensem de konumuz Shakespeare olduğundan genelde çabucak geçtiğim önsözden başlamaya karar verdim.

Kitap, Shakespeare'e giriş niteliğindeymiş, trajediler hikâyeleştirilirken onun kelimeleri kullanılmış, diyaloglara eklenmesi gereken kelimeler de yine o dönemden seçilmiş. Komedilerde ise düz yazının biçimsel özelliklerinden çok gençler düşünülerek diyaloglar özgür bırakılmış, Shakespeare'in kelimelerine mümkün olduğunca sadık kalınmış. "o dedi", "bu dedi" gibi şeyler gençlerin kulağına bıktırıcı gelirse onlar üzülmemeliymişler çünkü bu bir kaç ipucu ilerde onları bekleyen büyük hazineyi önceden tatmalarını sağlayacakmış.

Shakespeare'in her yerde bahsedilen şu muhteşem kelimelerini okurken aynı zamanda ana temayı da anlayabilecek olmak iyi bir başlangıç sayılırdı. Büyük hazineye adım adım yaklaşıyordum. Heyecanla önsöze devam ettim.

Her çocuk tarafından kolayca okunabilmesi istense de konuları itibariyle bu bazen zor bir görevmiş çünkü kadınların ve erkeklerin tarihini genç beyinlere tanıdık terimlerle anlatabilmek kolay iş değilmiş. Genç erkekler, kızlara göre çok daha erken yaşlardan itibaren babalarının kütüphanesini kullanmak için izinli olduklarından ve dolayısıyla kız kardeşlerine bu erkekçe kitaplara bakma izni verilmeden çok önce Shakespeare'in en iyi sahnelerini ezbere bildiklerinden, yazar, hikâyeleri onlara önermek yerine, kız kardeşlerinin bazı güç bölümleri anlamalarını kolaylaştırmak için bu genç centilmenlerin nazik yardımlarını talep ediyormuş. Ve güçlüklerin üstesinden gelmesine yardım ederken belki onlar hikâyelerin içinden beğendikleri bazı bölümleri (genç bir kız kardeşin kulakları için uygun, dikkatle seçilmiş olanları) okurlarmış ve kız kardeşler mükemmel olmayan bu özetlerin birinden hikâyenin geneli hakkında fikir sahibi olabilir, anlayıp zevk alabilirmiş. Kitabın, küçük kızların, oyunların tümünü okuyacak kadar büyümeyi dilemelerinden (ki bu tür bir dilek ne huysuzluk ne de mantıksızlık etmekmiş) başka bir negatif etkisi olmayacağı umuluyormuş. Sonuç olarak "genç bayanlar" bu kitabın başlıca yazılma amacıymış.

Tekrar tekrar okuduğum önsözün, fazlaca mütevazi bir sesle yazıldığını düşünürken, kitabın hazırlanma amacının öncelikle "genç bayanlar" olduğu açıklamasıyla, yirmi birinci yüzyılda, kendi kütüphaneme sahipken, üstelik önsözde bahsedilen yaş sınırını da çoktan geçmişken beni Shakespeare okumaktan alıkoyan yetersizlik hissinin nereden bulaştığını ve hangi nedenlerin Charles Lamb'i kadınlara bu türden bir iyilik yapmak zorunda bıraktığını bulmaya çalışıyordum. Her satırdan buram buram yükselen pozitif ayrımcılık kokusunu garipseyerek, Shakespeare okuma telaşıyla pek dikkat etmediğim başlık kısmına geri döndüm.

Hikâyeler iki kişi tarafından yazılmıştı "Charles ve Mary Lamb". 1800' lerde kendi ismini kullanan kadın yazar fikri tuhaf gelse de Tales From Shakespeare çocuk kitabı sayıldığından bir derece makul görülebilirdi. Yine de ben Google'a Mary Lamb yazmadan Othello'yu okumaya başlayamadım. İşte Mary Lamb'in Külkedisi’ni kıskandıracak hayatı hakkında öğrendiklerim.


Mary Lamb

3 Aralık 1764'de doğmuş Mary Lamb. Ailesi, London Temple'da iki odalı bir dairede oturuyormuş. Elbert Hubbard, 1897'de yazdığı "Little Journeys to the Homes of Famaous Women" kitabında Mary'nin ailesi hakkında detaylar verirken kendisini kâtip olarak tanıtsa da aslında uşak olarak çalışan babayı ,"ne çekici olacak kadar iyi ne de ilgi çekecek kadar kötü biri" olarak tanımlıyor. Ayrıca adamın içki sorunu olduğunu, eve pek de ayık gelmediğini yazıyor. Kocasından on yaş küçük olan Elizabeth'de evliliğinde mutlu değilmiş ve yazara göre kendini değerbilmez kocasından korumaya çabalarken en küçük şeyleri bile etrafındakilerden saklayan birine dönüşmüş. "Ve küçük, utangaç Mary, annesinin yazı masasının son çekmecesini neden kilitlediğini merak eder. Çocukların soru sormamaları gerektiği öğretilen Mary -küçük kızlar görülmeli ama duyulmamalıdırlar- çekmecenin içinde gizlenen şeyleri rüyasında görür. Bazen bu büyük, siyah şeyler anahtar deliğinden çıkar ve tüm odayı doldurup onu nefessiz bırakana kadar büyürler. Mary çığlıklarla uyandığında, babası mutfak kapısının arkasında duran kayışla onu bağlayarak insanları gece yarısı uyandırmaması gerektiğini öğretir".

Mary, annesini ne kadar sevse ve onu memnun etmeye çalışsa da sevgisine karşılık görememiş. Başka bir kaynakta da, Mary'nin kendisinden bir yaş büyük erkek kardeşi John'un gölgesinde kaldığı ve bu reddedilişe okumanın tesellisine çekilerek cevap verdiği yazıyor. Kaynaklar Mary'nin eğitimi konusunda da biraz kararsız. Kimisi çok kısa bir süre resmi eğitim aldığını, kimisi hiç okula gitmediğini, okumayı kendi kendine öğrendiğini yazıyor. Eğer okula gittiyse bile bunun kısa süreli olduğu kesin çünkü Mary'nin küçük yaşlardan itibaren evin tüm işleriyle ilgilenen kişi olduğu kaynaklardaki ortak nokta. Annesinin çoğu zaman hasta olduğunu ve Mary'den sonra, sadece bir kaç ay yaşayabilen üç çocuk daha doğurduğunu hesaba katarsak durum gayet mantıklı geliyor.

Mary on bir yaşındayken kardeşi Charles doğmuş. Anne ve babasından karşılık görmeyen sevgisini bebeğe yönelten küçük kızın zamanı dikiş dikerek, ev işlerini yaparak ve bebekle ilgilenerek geçmeye başlamış. Hubbard'a göre kardeşine henüz bebek sayılabilecek bir yaşta okumayı öğretmiş ve bunu öyle iyi ve ustaca yapmış ki Charles arkadaşlarına daima okuyor olduğunu anlatırmış .

Charles yedi yaşına geldiğinde, babasının yanında çalıştığı avukat Samuel Salt'ın etkisi ve desteğiyle Christ Hospital okuluna başlamış. Okul, dönemin "soğuk, iç karatıcı ve şiddet dolu" klasik İngiliz yatılı okullarındanmış. O yıllarda okul müdürü olan James Boyer acımasızlığıyla o kadar ünlüymüş ki yıllar sonra İngiliz edebiyatının önemli isimleri olacak ve arkadaşlıkları ömür boyu devam edecek Leigh Hunt, Charles Lamb ve Samuel Taylor Coleridge'in birçok yazısına ilham kaynağı olmuş.

Avukat Salt'ın Mary'ye de büyük bir iyiliği dokunmuş. Terzi çırağı olarak çalışan Mary, babasına yemek götürdüğü bir gün Salt, kıza okuyup okuyamadığını sormuş, Mary "Evet bayım" demiş "eğer izin verirseniz" ve avukat Mary'e kütüphanesini istediği zaman kullanabileceğini söylemiş. Bundan sonra Mary tüm boş zamanlarını bu kütüphanede okuyarak geçmiş.

Sınıf arkadaşları eğitimlerine Cambridge'de devam ederken Charles on dört yaşında okuldan ayrılmış. Bir kaynakta Charles'ın kekeme olduğu için okulda kalıp vaizlik kariyerine devam edemediği, başka birinde ise avukat Salt'ın ölmesiyle zaten alkolik ve hasta olan babasının işsiz kalması, okulu bırakarak çalışmaya başlamasına neden gösteriliyor. Sonuçta memur olarak çalışmaya başlamış ama aldığı para çok az olduğundan ailenin geçimini terzilik yapan Mary sağlıyormuş.

Susan Tyler Hitchcock, Mary Lamb'in biyografisinde "O yüzyılda bir kadının ilk beklentisi evlenmek, ikincisi ise çocuk doğurmaktı, eylül 1796'da otuz iki yaşındaki Mary her ikisini de yapmamıştı." diye yazıyor. On bir yaşında, kardeşi Charles'la ilgilenmeye başlayan Mary daha sonra hem çalışıp hem de yetmiş yaşındaki bunamış babası, felç yüzünden neredeyse hareketsiz kalmış altmış yaşındaki annesi, yetmiş beş yaşındaki halası ve kaptığı bir virüs yüzünden hasta olduğu için normalde pek umursamadığı ailesinin evine dönen ağabeyi John'un bakımıyla meşgulmüş.

Külkedisi bu hikâyeyi duysa acaba ne derdi? Belki de bir yerlerde okumuştur;

Times gazetesi:24 Eylül 1796 Cumartesi: Cuma öğleden sonra yargıç ve jüry üyeleri, önceki gün kızının yaralaması sonucu ölen bir kadın cesedi önünde durdular. Kanıtlara göre aile akşam yemeği hazırlarken genç bayan masanın üzerindeki bıçağı almış ve çırağı olan kızı tehdit ederek odada kovalamıştır. Güçsüz annesi onu durdurmak için seslendiğinde ilk nesnesinden vazgeçerek annesine yönelmiş ve yüksek sesle bağırarak ona yaklaşmış. Çırak kız ağlayarak ev sahibini odaya getirmiş ama artık çok geçmiş. Tüyler ürpertici bir sahneyle karşılaşmışlar. Kalbinden bıçaklanmış annesi cansız şekilde sandalyesinde oturuyormuş, kızı elinde öldürücü bıçakla, çılgın gibi onun önünde duruyor, yaşlı baba ise ölen karısının yanında ağlayarak saklanıyormuş. Olaydan birkaç gün önce aile genç kadında çarşamba günü çok artan bazı belirtiler farketmiş. Ertesi gün sabah erkenden Dr. Pitcairn'in evine giden kardeşi doktoru evde bulamamış. Genç kadının daha önce dengesizleştiği görülmektedir. Karar: Cinnet.

Ailede ruhsal bir sorun olduğu sanılıyor. Mary daha önce de hafif sinir krizleri geçirmiş ama etrafındakiler bunlara çok çalışmasının neden olduğunu düşünmüşler. Charles'da 1795-1796 yılları arasında bunalım geçirip altı ay akıl hastanesinde kalmış. Elain Madsen, makalesinde, gazetelerin olayı Mary'nin adını kullanmadan yazdığını, yargıç ve jury olay yerine gittiğinde babanın aklı yerinde olmadığından, halası da baygın olduğundan sadece Charles ve Mary'nin tanıklıklarının dinlendiğini yazmış. Yıllık raporda ise yalnızca Dr.Pitcairn'in adı geçiyormuş. Anlaşılan Mary'nin hastalığı ve yaşanan olay mümkün olduğunca gizli tutulmaya çalışılmış.

Mary Lamb, bir yıl akıl hastanesinde kalmış, olay hakkında pek bir şey hatırlamadığını onun ve Charles'ın mektuplarından öğreniyoruz. Aslına bakarsanız Lamb ailesi hakkındaki bilginin büyük çoğunluğu Mary ve Charles'ın birbirlerine ve arkadaşlarına yazdıkları o dönem çok popüler bir tür olan mektuplardan toparlanmış.

Bir daha babasının ve halasının yaşadığı eve dönmeyen Mary, hastaneden çıktıktan sonra yirmi bir yaşındaki Charles'ın gözetiminde, kendisine ait bir odada bir süre hemşiresiyle yaşamış. Charles'la birlikte oturmaya başladıktan sonra, komşuların durumu öğrenmesi nedeniyle sık sık ev değiştirmek zorunda kalmışlar ama Mary'nin kötüleşerek hastaneye yatmak zorunda kaldığı zamanlar dışında birbirlerinden hiç ayrılmamışlar. Arkadaşlarının tanıklıklarına göre Mary, hayatının sonuna kadar sinir krizlerinin tehdidi altında yaşamış. Lamb'ler deli gömleğini yanlarına almadan evden çok uzaklaşamazlarmış. Hastalık belirtileri görülmeye başladığında Mary tekrar hastaneye yatırılırmış. Charles ve Mary'nin ele ele tutuşup gözyaşları içinde hastaneye gittiklerine şahit olanlar da varmış. Kriz geçtikten sonra Mary kendini bir haftada toparlar ve yaşananları hatırlamazmış.1796 yılında yaşanan olay Charles ve Mary için dönüm noktası olmuş. Gündüzleri memur olarak çalışıp geceleri edebiyatla uğraşan, şiirler, oyunlar yazan ama hem edebiyatta hem de aşkta kaybeden Charles ve okuduğu kitaplardan başka bir lüksü olmayan Mary birlikte çalışmaya başlamışlar. Mary, kardeşinin yazdıklarını düzeltiyor, eleştiriyor ve ona fikir veriyormuş. Charles'ın edebiyatçı olarak kazandığı başarıya Mary'nin büyük katkısı olmuş.

Hubbard, 1897'de yazdığı kitabında, çevresindekilerin böyle bir şey yapacağına asla inanmadığı, herkes tarafından zeki, mantıklı, duyarlı ve sabırlı bilinen bir kadının işlediği cinayetin ardındaki psikolojiyi anlatmak için kendisininkinden çok daha usta bir kalem gerektiğini düşünürken, Mary'nin hastalığının 1800'lerde adı henüz konmamış manik depresif belirtileri taşıdığını belki de yaratıcılığının ve zekasının onun ruhsal durumunu tetiklediğini yazan Susan Tyler Hitchcock, kitabında dönemin sosyal ve politik arka planından da bahsediyor. Amerikan kolonilerinin bağımsızlıklarını ilan ettikleri, Fransız köylülerinin Bastille'e girdikleri, aristokrasiyle demokrasinin ateşli mücadelesinin yaşandığı, insan hakları ilkelerine göre düzenlenen yeni bir sosyal düzenin ortaya çıkmaya başladığı ama tüm bu değişime rağmen kadın haklarının henüz pek gündemde olmadığı bir çağda, Mary'nin cinayetle birlikte kabul edilebilir davranış kalıplarının dışına çıktığını bu nedenle çağdaşı kadınların karşılaştığı engelleri aştığını ve cinayetin Mary'nin hayatını, kendi istediğinden ya da toplumun öngördüğünden farklı bir yola soktuğunu söylüyor.

Dönemin önemli edebiyat isimlerinden Samuel Taylor Coleridge, William Wordsworth,William Hazlitt, Robert Southey, Leigh Hunt ve Thomas Lovell, Charles ve Mary'nin yakın arkadaşlarıymış. Sarah Burton, yazdığı biyografide Charles'ın Coleridge'e verdiği "basitliği sürdürmeli" tavsiyesinin, şiirdeki romantik anlayışın erken beyanlarından biri olarak kabul edildiğini söylüyor. Elbert Hubbard'da kitabında bu romantik ve idealist grup hakkında hoş bir hikâye anlatıyor. Kendi yetenekleri konusunda hiç de güveni olmayan Mary belki de kardeşi ve içinde bulunduğu grubun da etkisiyle şiir ve hikâye yazmaya başlamış.

Shakespeare'in oyunlarının çocuklar için uyarlanması fikri William Godwin'den çıkmış. Elbert Hubbard'ın yazdıklarına göre Mary kendi başına yazabileceğine asla inanmadığından, birçok yazısında onun fikirlerinden yararlandığına Charles'ın defalarca yemin etmesi gerekmiş.

Tales from Shakespeare iki cilt halinde T. Hodgkins tarafından 1807'de basılmış. Sadece ilk baskıda kullanılan çizimleri William Mulready, çizimlerin bakır levhalar üzerine gravürlerini ise şair ve ressamlığının yanısıra gravür ustası da olan William Blake yapmış. O günden beri raflardan eksik olmayan kitabın ikinci baskısı William Godwin tarafından yapılmış. Charles dört trajediyi, Mary ise kalan on altı komediyi düz yazıya uyarlamış. Bazı kaynaklarda Mary'nin isminin ölümüne kadar kitabın baskılarında yer almadığı, bazılarındaysa, Mary'nin adının kullanıldığı ilk baskının 1838'de yani Charles öldükten dört yıl sonra yapıldığı yazıyor. Kadın yazarların kitaplarını takma isimlerle yayımlayabildikleri, çoğunun da deli damgası yediği bir çağda hem kadın hem de deliliği belgeli bir kadın olan Mary'nin ismi doğal olarak çok uzun süre kitabın baskılarında kullanılmamış.

Sarah Burton, "A double life: A biography of Charles and Mary Lamb" kitabında, Tales from Shakespeare'in romantik hareketin en göze çarpan işaretlerinden biri olarak tanımlandığını yazıyor. Lamb'ler, hayali ve fantastik unsurlar olmadan çocukların içindeki şiirsel dürtünün öleceğine inandıklarından, Shakespeare hikâyeleriyle, Locke ve Rousseau gibi aydınlanmacı düşünürlerin, çocuk edebiyatı içindeki ahlaki yönergelerin önemi hakkındaki yargılarından farklı bir yola sapmışlar.

Shakespeare'den hikâyeler çok iyi satmış ve Lamb'lerin para konusunda dertleri kalmamış. Hatta Islington'da altı odalı beyaz bir ev bile almışlar. Anlatılanlara göre yazmadıkları zamanlarda sürekli kitap okuyan kardeşlerin evlerine girildiğinde en dikkat çeken bölüm okunmaktan yıprandığı için şiddetle tamire ihtiyacı olan eski kitaplarla dolu kütüphaneymiş. Charles ve Mary bu evde yaşlı ve kimsesiz kadınların bakımını da üstlenip onlar için odalar ayırmışlar.

Çoğunluğunu yine Mary'nin yazdığı, kimsesiz kızların mektup ve günlükleri biçimdeki hikâyelerden oluşan "Mrs. Leicester's School" ve şiir kitabı "Poetry for Children" 1809'da basılmış. Ayrıca Odyssey'in çocuklar için uyarlaması olan "The Adventures of Ulysses"'i yazmışlar. Charles'ın gazetelerde yayımlanan otobiyografik denemeleri ise 1823’ de "Essay's of Elia" adıyla bir kitapta toplanmış.

Ann Gilchrist, Extracts from Mary Lamb'i 1883’ de yazmış ve Mrs.Gilchrist imzasıyla yayımlamış -açıkçası bu ismi de araştırmaya korktum- Mary Lamb biyografisi olan kitabın birkaç bölümünü bulabildim. Ayrıca Mary'nin yetişkinlere yönelik tek, yazın hayatının da son çalışması kitaba eklenmiş. "On Needle-Work" 1815'de bir kadın dergisinde Sempronia adıyla yayımlanmış. Makaleyi, yıllarca uğraştığı terzilik mesleğinden yola çıkarak kadınların çalışma hayatı üzerine yazan Mary Lamb, ev kadınlarının yaptığı gönüllü terziliğin yanında bu işi bir de para kazanmak için yapan kadınların olduğunu, mecbur olmadıkları halde dikiş dikerek kendilerini geliştirmek için kullanabilecekleri zamanı boşa harcayan orta sınıf kadınların aynı zamanda bu işi meslek olarak yapanların ekmeğini de ellerinden aldığını, dikiş dikmenin eğlenceli bir boş zaman uğraşı değil endüstriyel bir iş olduğunu ve karşılığının ödenmesi gerektiğini söylerken, erkekler gibi kadınlar için de gerçek iş ve gerçek eğlence zamanlarının ayrı olması gerektiğini savunuyor, erkeklerin böyle kendi kendilerinin yarattığı önemsiz işlerle zamanlarını doldurmadıklarına dikkat çekiyor. Mary'nin makalesi birçok kaynakta kadın hakları hareketinin ilk örneklerinden sayılıyor.

Charles ve Mary bir de çocuk evlat edinmişler. 1820’ de tanıştıkları ve tatillerde görüştükleri Emma Isola bazı kaynaklarda 1823’ de bazılarındaysa 1827'de Lamb'lerle birlikte yaşamaya başlamış. Elbert Hubbard hiçbir çocuğun ailesine bu kadar neşe vermediğini yazıyor kitabında. Mary kendini, on beş yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bu kızın eğitimine adamış hatta küçük bir sınıf bile oluşturmuş. William Hazlitt'in oğlu, Emma Isola ve Mary Victoria Novello'da bu küçük sınıfın öğrencileriymiş. Hubbard bir kez Mary Victoria Novello (evlendikten sonra Mary Cowden Clarke adını kullanmış) ile karşılaştığını, o sıralarda seksen yaşında olan bu parlak bakışlı ve neşeli kadının Shakespeare'e olan tutkusunun Mary'nin eseri olduğunu yazıyor.

Kardeşi 1834'de ölen Mary, evlerinde kalan yaşlı ve kimsesiz kadınlarla ilgilenmeyi sürdürmüş, sonra da Charles'ın yayımcısı Edward Moxon'la evlenen Emma Isola'nın evine taşınmış. Onun çocuklarına büyükannelik yapmış. 1847'de seksen iki yaşında ölmüş Mary Lamb ve mezarı kardeşinin mezarının yanına yapılmış.

Yazıyı bitirirken, Tales From Shakespeare'in önsözündeki mütevazi tavrın ve pozitif ayrımcılığın kaynağına nihayet ulaştım. Hikâyeyi öğrenmeden önce kesinlikle bir kadın tarafından yazıldığını düşündüğüm, beni en başa dönmeye zorlayan önsözün Mary'e ve onun hayat tecrübesine ait olduğuna artık eminim. Kız kardeşinin ve belki de çağdaşı tüm kadınların yaşamak zorunda kaldığı hayatın zorluklarını Charles'ın derinden anladığına inansam da, anahtarları ellerinde tutanlardan incelikli cümlelerle istenenler ve onları, kaybedecek bir şeyleri olmadığına ikna etmek için gösterilen çaba tam da Mary gibi yoksunluklar ve zorunluluklar yüzünden çok acı çekmiş, başkaları için bu yoksunlukların hâlâ sürdüğünü, birilerinin hâlâ bir yerlerde bu yüzden acı çektiğini bilen birinin kaleminden çıkmış gibiydi. Tüm yeteneğine, zekâsına rağmen eğitimden yoksun kalmak, hayatının, bir sürü mecburiyetler ve zorunluluklar yüzünden geçip gitmesini izlemek, bunların neden olduğu yıkım ve acısını ömür boyu taşıdığı sonuçları... Susan Tyler Hitchcock'un belirttiği gibi "Mary, kendileri olmaktansa ailesinin beklentilerini karşılamaya çalışan tüm kadınların sembolüdür".

Bu arada, bir kısmını okuyup çok zevk alsam da, genetik refleks teşhisi koyduğum yetersizlik hissimi yenmek için Othello'yu Shakespeare'in kendisinden dinlemeye, başlı başına bir sanat eseri olan Tales From Shakespeare'i de, sayıları her gün artan (Rousseau duysa çok üzülürdü) fantastik hikâyelerin en ünlüleriyle tanışmaları için çocuklara bırakmaya karar verdim.

Kaynaklar:
Sarah Burton, Double life, A biography of Charles and Mary Lamb
Susan Tyler Hitchcock , Mad Mary Lamb-Lunacy and Murder in Literary London
Elbert Hubbard, Little Journeys to the Homes of Famaous Women (1897)
Mrs. Gilchrist (Ann Gilchrist) Extracts from Mary Lamb (1883)

Notlar:
Charles ve Mary Lamb'in yazdığı Tales From Shakespeare, Türkçe olarak YGS yayınlarından "Çocuklara ve Gençlere Shakespeare" adıyla çıkmış. Shakespeare'den Hikâyeler adıyla Ocak ayında basılan bir kitap ilanı gördüğümde çok sevinmiştim ama onun yazarı Lamb’ler değilmiş.

Charles Lamb'in denemeleri:
http://www.ucs.louisiana.edu/~jer6616/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder