Her Çıkışın Bir İnişi Vardır, Flannery O'Conner |
Geçtiğimiz yaz iki kısa
öykü yazarıyla tanıştığımı söylemiştim. İlki Raymond
Carver'di. Diğeri ise bir türlü buraya yazmayı beceremediğim ama
eksik kalmasını da hiç istemediğim biriydi. Yine Amerikan
edebiyatının önemli isimlerinden, kısa öykünün ustası
Flannery O'Connor.
Dokuz öyküden oluşan
Her Çıkışın Bir İnişi Vardır, yazarın 39 gibi genç bir
yaşta hayatını kaybetmesinden bir yıl sonra 1965'de yayımlanmış.
İki romanı ve İyi İnsan Bulmak Zor isimli bir öykü kitabı daha
bulunan O'Connor'ın, güney gotiği olarak isimlendirilen
anlatıları, atmosferleri, canlı karakterleri ve trajik sonlarıyla
en iyi öykü örnekleri arasında yer alıyor.
Kitap epeyce sarsıcı ve
bol sürprizli öykülerden oluşuyor. İlk okuyuşumda durup
düşünmeye fırsat bulamadan şahane edebiyatın keyfini çıkardım.
Sonra geri dönüp hepsini tekrar tekrar okumaktan da hiç
sıkılmadım. Hikayeler, fanatizm, ırkçılık, din gibi temel
meseleler üzerinden geçerek bir tema etrafında toplanıyor. İlk
satırlardaki gerilim hissi anlatı ilerledikçe ürkütücü ve bir
o kadar da ironik bir hal alıyor. O'Connor'ın karakterleri, başlangıçta her ne kadar uzak, kendilerine has ve biraz acayip gibi görünseler de aslında o kadar da uzak ve acayip olmadıklarını kısa sürede anlıyoruz. Hikayelerinde beni asıl şaşırtan şey bu karakterlerin, bildiğimi bile bilmediğim bir şeyleri belki his denebilir, hatırlatıyor olmaları. Hayır korkutucu bir şey değil
demek istediğim. Şöyle ki;
Bir
süre önce twitter da şu videoya rastlayınca, yukarıda bahsettiğim tanıdık hisler meselesi de bir yerlere oturmaya başladı. Sanırım bir basın toplantısında sinirbilimci
Rudolph Tanzi ve tıpçı, yazar Deepak Chopra, deneyimlerin,
duyguların ve hatta anlamların genlerimizde kayıtlı olduğunu ve
bu sistemin çok yakında keşfedileceğini söylüyor. Diyorlar
ki; hislerimiz, yaşadıklarımızın bizde bıraktığı duygular,
hepsi birer moleküle dönüşüyor, oksitosin, dopamin, seratonin
gibi hormonlar üretiyor. Peki ama herhangi bir anlam nasıl olur da
bir moleküle dönüşür? Üstelik bu kimyasal değişiklikler
genetik değişimlere de yol açıyor. Ve en şaşırtıcı olanıysa bu genlerin gelecekte de böyle davranmak
üzere şartlanmaları ve sonraki nesillere aktarılabilmeleri.
Mesela, “Birisi bana seni seviyorum dese ben de onu
seviyorsam kendimi çok iyi hissederim ve oksitosin, dopamin,
seratonin gibi salgılar üretirim. Fakat birisi bana seni seviyorum
dediğinde eğer onun beni kandırdığını düşünüyorsam aynı
salgıları üretmem, onun yerine kortizol ve adrenalin üretirim.”
ve bu bizim genlerimize işlemiştir."
Pek çok davranışımızı ortak atalarımızdan miras aldığımızı sanırım söyleyebiliriz. Benzer şeylerden korkuyor
benzer şeylere seviniyor, korkuya mutluluğa, tehlikelere karşı
benzer fiziksel tepkiler veriyoruz. Yakında belki de bir adım ileri giderek moleküllere dönüşüp genlerimize yerleşmiş ortak anlamlar taşıdığımızı da söylememiz mümkün olacak. Peki ya okuduklarımız
karşısında hissettiklerimiz? Onlar çok mu farklı? Bana kalırsa bir yazarın gerçeği söyleyip söylemediğini ayırt edebiliyoruz ve onlar yani Flannery O'Connor ve tabi ki pek çok iyi yazar genlerimizdeki ortak anlamları çözmemizi, bilmediklerimizi hatırlamamızı sağlıyor. Biz de bu yüzden onları seviyoruz.
Video için;
https://twitter.com/banabirseyogret/status/955110912360316928
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder