reklam 1

27 Temmuz 2019 Cumartesi

Galapagos, Kurt Vonnegut


  “Doğanın ne kadar azla yetindiğini görmek harikulade bir şeydir.” Michel Eyquem De Montaigne (1533-1592)


Kurt Vonnegut'un romanları, dönme dolaba baş aşağı binmek gibi, yani hiç denemedim tabii ama ilk aklıma gelen böyle bir şey. Ayrıca sıcak, içten, uçarı, heyecanlı, ironik ve her şeye rağmen merhametliler. Mezbaha No:5 savaş hakkında okuduğum en etkileyici romandı. Galapagos ise gelecekte -ki işaretlere göre bu pek de uzak olmayabilir- yaşamamız muhtemel, tersine evrimin şahane bir öngörüsü.

Burada eski dostum Schopenhauer'ı anmadan geçemem. O, hayatın bize sunduğu şeyin, ıstırap ve can sıkıntısı arasındaki “az veya çok şiddetli” bir salınım olduğunu, hatta “birinden yakamızı sıyıracak kadar talihli olma ayrıcalığımızın düzeyinin bizi diğerine yaklaştıracağını” söylüyordu. İyi haberse Kurt Vonnegut'dan geliyor. Tüm sorunlarımızın, “kısıtlanmaya da boş bırakılmaya da” dayanamayan “aşırı büyük beyinlerimizden” kaynaklandığını iddia eden yazar, bir milyon yıl sonra nihayet huzura ereceğimizin müjdesini veriyor.

Şöyle oluyor;

Darwin'le birlikte anılan Galapagos adalarına yapılacak doğa gezisinin hareket noktası, Ekvador ülkesinin en büyük limanı Guayaquil' de başlıyor hikayemiz. Bu yolculuk için özel olarak yapılan Bahia de Darwin gemisi hemen hepsi ünlü şahsiyetlerden oluşan yolcularını beklerken ortalık karışıyor. Ekvador, Kolombiya ve Peru iflas ediyor. Ülkeler birbirine savaş açıyor. Kıtlık ve ekonomik kriz bir anda dünyayı sarıyor.

Meksika, Şili, Brezilya ve Arjantin de aynı şekilde iflas etmişti.  Endonezya, Filipinler, Pakistan, Hindistan, Tayland, İtalya, İrlanda, Belçika ve Türkiye'de öyle.”

Durum böyleyken “Asrın doğa gezisi”nin iptal edildiği, Jacqueline Kennedy, Rudolf Nurayev, Mick Jagger, Paloma Picasso vs. vs. gibi davetlilere haber veriliyor. Ama o kadar da ünlü olmayan ve halihazırda şehre gelmiş bir biyoloji öğretmeni, bir dolandırıcı, Japon bilgisayar dehası ve hamile karısı, geminin görünüşteki kaptanı, bir yatırımcı, kızı ve onun köpeğinden oluşan küçük grup kendilerini bu kargaşanın tam ortasında buluyor. Tabii bu küçük gruba bir anda dahil olan altı Kanka-bono kızını da unutmamak gerek.

Tepelerine bombalar düşmeye başlayan kahramanlarımızdan bir kısmı, tamamen yağmalanmış, pusulasız ve telsizsiz bırakılmış gemiye binmeyi başarıyor. Amaçları bir an önce tehlikeden uzaklaşıp en yakın adadan yiyecek aldıktan sonra kendi ülkelerine dönebilmek olsa da bir süre başıboş dolaşan gemileri bir ada kıyısında karaya oturup kımıldamamakta ısrar edince kurtarılmayı beklemekten başka çareleri kalmıyor. Ama hem gemilerinin bir Peru savaş uçağı tarafından yok edildiği sanıldığından hem de Frankfurt kitap fuarında ortaya çıkan bir virüs hızla yayılarak insan türünün sonunu getirmek üzere harekete geçtiğinden, kimse onları bulmak için yola düşmüyor.

Ve böylece her şey yeniden başlıyor. Galapagos'un en uzak adası, şirin mi şirin mavi ayaklı Sümsük kuşlarının yuvası, Santa Rosalina'ya ulaşan Kaptan Adolf von Kleist, Hisako Hiroguchi, Selena MacIntosh, Kanka-bono kızları ve tabii ki doğa ana Mary Hepburn, bir milyon yıllık evrimden sonra makul ölçüdeki beyinleri ve yüzgeç ayaklarıyla, hindistan cevizi ağaçlarının gölgelediği bembeyaz kumsallarda huzurlu bir hayat sürecek olan yeni insan neslinin temellerini atıyor.

Vonnegut bu şahane romanı 1985'de yazmış. O zamandan beri, aşırı büyük, yalancı, güvenilmez ve şeytani beyinlerimiz muhtemel sonumuzu biraz daha hızlandırmaktan başka bir şey yapmadı. Yazarın da söylediği gibi dünyanın en az üç bölgesinde sürekli devam eden savaşlar hala var, artan silahlanma da cabası. Afrika kıtası hala açlıkla mücadele ediyor. İnsanlar, Kavimler göçünü andıran yığınlar halinde yer değiştiriyor, küresel iklim değişikliği ciddi bir tehdit olarak önümüzde dururken yine tıpkı Vonnegut'un söylediği gibi Güney Amerika ekonomik krizlerle boğuşuyor. Eh bizim durumumuz da malum.

Ama bence sonun yaklaştığının en önemli belirtisi başka yerde. Bir bilimkurgu yazarının öngörüsü müdür yoksa malum mu olmuştur bilmem ama romanın henüz ilk sayfalarında kaybettiğimiz Japon bilgisayar dehası Zenji'nin icadı, bin dilde tercüme yapabilen, hastalıkları teşhis eden, belli bir yılda meydana gelen tüm olayları sıralayabilen, iki yüz oyunun kuralını, elli farklı el sanatının temel ilkelerini, edebiyatın sevilen 20 bin alıntısını hatırlayabilen cep bilgisayarı Mandarax'dan çok daha gelişmiş aletlerin artık hepimizin cebinde olması sadece bir tesadüf mü?

Bu işaretleri düşününce Vonnegut'un öngördüğü son gerçekleşir mi bilinmez ama bir konuda yanılmadığını şimdiden söyleyebilirim. Tüm sorunlarımızın kaynağı olarak gördüğü aşırı büyük beyinlerimiz, her şeye, geçmişimize, “korkulacak çok şey olmasına” rağmen hala yeni bir “Beethoven'ın Dokuzuncu Senfoni'si yazabileceğine”, “İnsanların iyi hayvanlar olduklarına ve sonunda her şeyi halledip yeryüzünü yeniden cennet bahçesine çevireceklerine” inanmaya devam ediyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder