reklam 1

22 Temmuz 2019 Pazartesi

Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine; Schopenhauer


Schopenhauer, Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine

Felsefe tarihinin en kötümser filozofuyla birkaç saat geçirmek yaz tatiliniz için hayal ettiğiniz şey olmasa gerek ama yine de fırsat bulursanız bir ara okumanızı çok isterim. Özellikle de her gün yenileri yayımlanan kitaplara yetişemeyip kendinizi çaresiz hissediyorsanız, bir yığın güzel kitap ama çok az zaman olduğu hissindeyseniz, yazmaktan zevk alıyor ve daha iyisini yapmak istiyorsanız Schopenhauer'a kulak verebilirsiniz.

Okumak hakkında söyledikleri belki ilk bakışta aykırı bir düşünce gibi gelebilir ki bana öyle geldi, hatta biraz da kızdırabilir ki beni kızdırdı ama beyefendinin karamsar ve asabi ruh halinin arkasındaki gerçekçi insanı sevdiğimden bu konuda ona güveniyorum.

Şöyle ki, Schopenhauer, kitap okumanın faydaları konusunda bizim gibi ısrarcı değil. Tam tersine hem seçici olunması hem de okuma süresinin azaltılması gerektiği kanaatinde. “Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz.” diyor ünlü filozof. Ve böylece düşünmeyi bıraktığımız ve sürekli, her boş vakitte okumanın üzgünüm ama bizi aptallaştırdığı görüşünde. Başkalarının fikirlerini, düşünce akışlarını takip ederek “kendi kendimize düşünme” yeteneğimizi kaybedeceğimizi, “ tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın yürümeyi unutması gibi” düşünmeyi unutacağımızı söylüyor.

Benim de hep yaptığım gibi daha biri bitmeden başka bir kitabın kapağıyla flörte başlayanları da hiç hoş karşılamıyor. Art arda okuduğumuz kitaplardan bize bir şey kalmayacağı çünkü “okunan şeylerin ancak derin düşünmeyle” sindirilebileceği ve bu yüzden kitapları ikinci kez hem de bitirir bitirmez yeniden okumanın gerekli olduğu fikrinde. Tabii elinizdeki iyi bir kitapsa bu geçerli çünkü;

İyi olanı okumak için kötü olanı hiçbir zaman okumamayı insan kendisine düstur edinmeli: çünkü hayat kısa ve hem zaman hem dinçlik insan için sınırlı.”


Yazmak üzerine;

Hani bazen düşündüğünüz hatta yazdığınız şeyin tıpkısını bir kitapta hem de önem verdiğiniz birinin kitabında okur ve şaşırırsınız ya işte ikinci bölümü okurken bana da aynen böyle oldu. Hem de birkaç kez. Önce Schelling ve Fichte hakında yazdıklarıyla, sonra yazarlık ve üslup hakkındaki sözleriyle ve tabi ki son olarak da aşağıdaki cümlelerle, tam o sırada düşündüklerimi yazarak;

(...)ve sonra hemen aynı düşüncelerin çok uzun zaman önce büyük adamların eserlerinde dile getirildiğini görünce hoş bir şaşkınlık içerisinde kalmışımdır.”

Schopenhauer'ın yazarlık ve üslup üstüne yazdıkları bugün olsa kaç davaya konu olurdu bilmiyorum. Lafını sakınmadan, böyle sert bir şekilde yazdığına göre acaba üniversite yıllarımda aldığım, defalarca tekrar tekrar başlayıp bıraktığım Copleston'ın Hegel cildini mi okudu diye düşünmeden edemedim. Çünkü Schopenhauer'ın Hegel'e ama özellikle de Fichte ve Schelling'e söylediklerinden çok ama çok kızmış olduğu anlaşılıyor. Ki bence;

Schelling ve Fichte'nin eserleri; ... derin ve bilimsel bir üslup tutturmaya çalışırlar, öyle ki öbür tarafta okuyucu içi boş, düşünceden yoksun, uzun, dolambaçlı cümlelerin uyuşturucu etkisiyle azap ve işkenceler içerisinde kıvranır durur.” derken az bile yazmış.

Ama Schopenhauer'ın kızgınlığı bu kadarla bitmiyor. İyi bir yazarı diğerlerinden ayırmanın ipuçlarını ve dolayısıyla yazmak isteyenlerin izlemesi gereken yolu da bu bölümde veriyor. Bu arada ben de 9 yıl önce Flaubert'in ilk romanından bahsederken yazdıklarımın benzerini Schopenhauer'ın kitabında görmenin şaşkınlığını yaşıyorum. Tabi ki böyle yazamamıştım ama kastetmek istediğim tam da böyle bir şeydi;

Ayrıca kendi başlarına hiçbir anlam ifade etmeyen, ne var ki belki bunlardan bir şey anlayacak birisi çıkar umuduyla kimsenin sesini çıkarmadığı cümleler, hatta uzun ve gösterişli cümleler yazarlar.”

Şu halde birinci kural yazarın söyleyecek bir şeyinin olmasıdır, hatta iyi bir üslup için neredeyse bu kendi başına yeterlidir.”

Düşünme kabiliyetine sahip bir insan her zaman kendisini açık, sarih, anlaşılabilir ve kapalılıktan uzak sözcüklerle ifade edebilir. Güç, karanlık, çetrefil ve ikircikli ifadelere başvuran yazarlar kesinlikle söylemek istedikleri şeyin ne olduğunu tam olarak bilmiyorlardır; onun hakkında belki sadece müphem bir bilince sahiptirler, ki hala kendisini düşünceye yerleştirmeye çabalar; keza bunlar aynı zamanda gerçekte söyleyecek hiçbir şeye sahip olmadıklarını kendilerinden ve başka insanlardan gizlemeyi arzu ederler.

Diyerek devam eden, hepsini şuracığa eklemek istesem de fazlasıyla uzattığım için yazamadığım ama eli kalem-kitap tutan herkesin okumasını tavsiye edeceğim şahane bir yazı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder