reklam 1

24 Eylül 2010 Cuma

Gülistan, Sa´di Şîrâzî

-->
Gerçi oldukça feminist türündendi ama küçükken anneannem anlatırdı bu tür hikâyeleri, bizde ağzımız açık dinlerdik. Bir padişahın üç kızı, diğerinin üç oğlu varmış mesela. Üç kızı olan padişahla dalga geçerlermiş. Sonra bir yarışma düzenlemişler ve bu üç kız diğer padişahın üç oğlunu yenmiş. Anneannemin dört kızına karşılık sadece bir oğlu olmasının masal seçiminde etkisi ne kadardır bilemem ama o, ne anlatırsa anlatsın çok güzel anlatırdı.
Sa’di’ nin hikâyeleri bana onları hatırlattı biraz. Aslında uzun zaman önce internette rastlamıştım ismine. Taksim meydandaki sahaflar şenliğinde sordum sordum en sonunda buldum kendisini.  
Kitabın girişinde Sa’di’nin hayatı anlatılmış ben de birazcık ordan çalıntı yapayım. Yazarımız İran edebiyatının en ünlü temsilcilerindenmiş. Mevlana anadolu için neyse Sa’di’de  İran için oymuş. Şair ve Sufi’ imiş. Moğollar döneminde yaşamış (1209-1291). Tarih kitaplarında ismine sıkça rastladığımız Nizamiye Medresesinde eğitim almış. Sonra da otuz yıllık bir seyahate çıkmış. Dile kolay otuz yıl gezmiş, Çin, Mısır, Anadolu, Suriye, Arabistan, hatta bir ara haçlıların esiri bile olmuş. Bu yolcuğu yürüyerek ya da deve sırtında yaptığını düşününce, özellikle de benim gibi boğazı bile geçmeye üşenenler için, Sa’di’ ye hayran kalmamak imkansız. Gezisi sırasında insanlara öğütler vermiş ve hikâyelerinden anladığım kadarıyla kendisi de oralardaki bilginlerden çok şey öğrenmiş. Sonra tekrar kendi şehrine Şiraz’a dönmüş. Bostan ve Gülistan olarak iki kitap yazmış ve tekrar yola koyulmuş. Yine çokça yer gezdikten sonra evine dönmüş ve 1291’de ölmüş. Mutluluğun yollarını göstermeye çalıştığı, genellikle öğüt veren hikâyeler ve anılar biçiminde yazdığı kitapları birçok dile çevrilmiş ve Osmanlı döneminde ders kitabı olarak da okutulmuş. Ben malesef burada hikâyeleri atlayıp öğüt kısımlarından alıntılar yapmak zorunda kaldım. 

Sa’di, kitabı yazış amacını şöyle açıklamış: “Vücudumuz toprağa karışıp yok olsa da umarım bu kitabım uzun süre yaşar. Maksat bu dünya evinde bir iz bırakabilmek. Bu hayatın sonu yok ama bu varlık bir gün son bulacak. Bir hayır ehli çıkıp rahmetle anarsa bizce maksat gerçekleşmiş olur.”  Çoğu yazarın kendime hakim olamıyorum yazmam lazım gibi açıklamalarıyla karşılaştırınca çok samimi cümleler bunlar.  Herneyse, batı bilgelerinden sonra şimdi de doğudan bir örnek olsun diye ben de onun fikirlerini ekliyorum aşağıya:
-Çok düşün, az söyle. Sözünü pek uzatma yeter demesinler. İnsanın üstünlüğü konuşmasının güzeliğiyledir.
-Horozun yiğitçe tavrına diyecek yok. Doğanla karşılaştırırsan çaresiz olur. Kedi fare tutarken aslan kesilse de aslan karşısında bir fare olur.
-İyilik için söylenen yalan kötülük için söylenen doğrudan daha iyidir.
-Kötü kişilere iyilik edenler, iyilere fenalık  etmiş olur.
-Benim kimseyi incitmemeye gücüm yeter ama kıskancı inciten ben değilim, kendi hasedidir.
-Zalim, padişahlık yapamaz. Koyuna, canavardan çoban olmaz. Halka zulmeden mülkünü kendi eliyle yıkmış olur.
-Gerçek dost refah zamanında gelip sana kardeş görünen değil, sıkıntılı anında elinden tutup yarana merhem olandır.
-Gidişata bakıp üzülme, sabırlı ol; sabır acıdır fakat meyvesi tatlıdır.
-Zehirli iğneye dayanamayacaksan akrep yuvasına sakın yaklaşma.
-Elle kızgın kireç karıştırmak, el pençe divan durmaktan iyidir.
-Büyüklerin adını saygı ile anmayan kişiyi akıllılar büyük saymaz.
-Sana başkasının ayıbını ulaştıranın, senin ayıbını başkasına söylemeyi ihmal edeceğini sanma.
-Ey dış görünüşümün süsüne aldanan, içimdeki kötülüklerden haberin yoktur. Tavus kuşu şöyle süslü püslü olduğundan herkes beğenir, ancak o da ayağından memnun değildir.
-Şaka yollu söylenen sözlerden bile akıllı insan ibret alır. Cahile yüz türlü hikmetten söz etsen de kaval dinler gibi dinler.  
-İyi bir evde kötü bir hanım varsa o evin cehennemden farkı yoktur.
-Kötü hanımdan çok sakın. Ey Allahım, bizi cehennem ateşinden sakla!
-Bir alimin sözü eğer işine uymazsa hiç kimse o yaldızlı söze kulak vermez. Alim kötü yollara sapmayan kimsedir. Halka söyleyip kendisi yapmayan kimseye alim denmez.
-Ademoğlunun mayası topraktandır, toprak gibi alçakgönüllü değilse insan olamaz.
-Sizi yolda bırakan yol arkadaşı yoldaş değildir. Size gönül vermeyen dostlara da kardeş demeyin.
-Çirkin kadının kocasının kör olması iyidir.
-Ey kanaat zenginliği senden beklerim. Senden üstün başka nimet yoktur. Lokman hikmeti sabırla kazandı. Sabırsız gönülde hikmet bulunmaz.
-Birinin gönlünü incittinse iyi bil ki senin de gönlün incinecektir. Sen kaleye taş atarsan kaleden de sana taş atarlar.
-İnine çekilip diş bileyen aslanla, yuvada av gözeten şahin açlıktan ölür. Oturup kısmetini bekleyen insanın da bir örümcek gibi cismi açlıktan bozulur.
-Düşmanların sözlerinin kıymeti yoktur. Onlar sâlih kimseleri bile ahlaksızlıkla suçlarlar.
-Sen sustukça kimse sana itiraz etmez. Konuşunca senden delil isterler.
-Söz ne kadar tatlı, gönül çekici, ne derece doğru ve beğenilmeye layık olursa olsun bir kez söyledikten sonra bir daha tekrarlama. Çünkü en lezzetli yemekleri bile sık sık yemek hoşa gitmez.
-Bilgelerden birinin şöyle dediğini işittim: “ Hiçbir kimse cahilliğini itiraf etmez. Ancak başkaları konuşurken onların sözünü kesen ve sözünü bitirmeden kendi söze başlayan kişi  hariç.
-Sultan katında değeri olan bir kişiyi bütün dünya sevmese de makbuldür. Ama sultanın  gözünden düşecek olursa herkes ondan nefret eder.
-Eğer mümkünse gönlünü bir şeye bağlama, çünkü bir kere bağlandı mı ayırmak güç olur.
-Her sabah yatağından kalktığında gözü güzel bir yüz gören bahtiyardır. Şarap sarhoşu gece yarısı, sakinin sarhoşu ise mahşer sabahı uyanır.
-İnsanlığın olmazsa olmaz şartlarından biri merhamet ve cömertliktir. İnsanlık şu görünen değersiz şekilden ibaret değildir.
-İnsana ilim, fazilet ve karşılık beklemeden sevgi gerekir. İnsanlarla yalnızca biçim olarak birliktelik yeterli olmaz.
-Doğruluğunu tam olarak bilmediğin bir sözü söyleme. Çirkin sözlere cevap vermekten kaçın.
-Kime iyilik etsen onu kendine bağlarsın, fakat nefsi okşandıkça isyana meyleder.
-Her istediğinde taze hurmayı elde eden kimsenin, hurma ağacını taşlamasına gerek var mı?
-Alçaklar kilimlerini sudan çekince, “Bütün alem batacakmış bize ne?” derler.
-İki kimsenin emeği boş, didinmesi beyhudedir: Biri kazandığını yemeyen, diğeri öğrendiğini tatbik etmeyen.”
-Üç şeyin devamı olmaz: Ticaretsiz mal, müzakeresiz ilim, siyasetsiz hükümet.
-Dostun eğer düşmanınla dostluk yaparsa artık onun da dostluğuna güvenme.
-Kendi aklını beğenen bir adama öğüt veren kimsenin kendisi bir öğütçüye muhtaçtır.
-Herkes öyle sanır ki kendi aklı olgunluğun, kendi çocuğu da güzelliğin son sınırını bulmuştur.
-Akıl yeryüzünden yok olsa sanıyorum, “Bende akıl yok” diyecek kimse bulunmaz.
-Cahil için en iyi hareket sükûttur. Gerçi bunu bilseydi cahil olmazdı.
-Aciz bir erkek kuvvetli bir kadının elinde nasıl esirse, akıl da nefsin elinde öyle esirdir.
-İki şey aklen mümkün değildir: Biri kısmetinden fazla yemek; diğeri ecelden evvel ölmek.
-Kadın feryadının çıktığı evde mutluluğun adı kalmıştır.
-Kader de yazılı olmayana el erişmez, yazılı olanda nerede ise gelir seni bulur.
-Ardından sevineceğin bir gam, sonunda üzüleceğin zevk ve sefadan iyidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder