Eleştirmenler romanı, Salinger’ın Çavdar Tarlasındaki Çocuklar’ına benzetmişler ki birinci tekilden konuşan anlatıcısıyla kesinlikle benziyor. Ama aralarında küçük farklar var. Salinger’in romanı Eggers’ın eserinin en fazla üçte biri kadar. Salinger, Holden’ın yaşamındaki kısacık bir süreyi anlatıyor, Eggers’sa sonsuza kadar gidecek gibi görünen bir zaman içinde yaşanan çeşitli maceralar şeklinde yaymış hikâyeyi. Sonra Holden’da çok zekice çıkarımlar yapıyordu ama Eggers’ın romanındaki kadar boğucu yoğunlukta değildi.
Birini düşünün şöyle tepenizde dikilmiş, sürekli ama sürekli hiç durmadan konuşan birini. Mesela telefonda konuşuyor olsun. Siz kapatsanız bile her telefon çalışında aynı ses tonuyla ve aynı hızda konuşan kişinin karşı tarafta beklediğini biliyor olun. Ahizeyi kaldırdığınızda her şeyin yeniden aynı yoğunlukla başladığı bir monolog. Bir süre dinlemeyin, arada başka şeyler düşünün sonra herhangi bir yerinden dinlemeye devam edin, değişen hiçbir şey yok. Tamam konu farklı ama ses aynı, vurgular aynı, nefes almadan konuşan da aynı kişi. Üstelik bu insan üniversite bitirmiş 25 yaşlarında ama yeniyetme Holden’la aynı dili kullanıyor ve ona benzer bir düşünce düzleminde yaşıyor. Kayıp genç neslin zeki ve duyarlı temsilcisi, idealist ama çoğu konuda cahil, kendince çok özel, farklı, yetenekli, yaratıcı yani kendisiyle aynı biçimde düşünen, aynı şeyleri isteyen, hayal eden milyonlarca gençten biri. Tek farkı onun roman karakteri olması ve 542 sayfa boyunca onu dinlemek zorunda olmanız.
Söylemiştim aslında ama gerçekten çok keyifli bir roman tabi sabırlıysanız, kitabın kapağını her açtığınızda çocuğun kelimeleri makinalı tüfekten çıkan mermiler gibi kafanıza atmasından korkmuyorsanız. Çünkü Eggers'ın romanı edebiyattan çok bir fikir fışkırmasına benziyor ki ilk kez bir romanı okumaktan değil okuyamamaktan çok yoruldum ve sonunda pes ettim. Belki bir gün kaldığım yerden devam ederim ama şimdilik benden bu kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder