reklam 1

6 Nisan 2010 Salı

"Korkularımız Aklımızı Boğar"


Film izlemek böyle sıcak, pırıl pırıl bir günde yapılacak en kötü uğraş olsa da bu film, güzel havada evde oturmanın getirdiği suçluluk duygusunu kolayca sildi. Atmosferi ve oyuncuları çok etkileyiciydi, sadece Almanca çekilseydi-bu kadar çok insanı Almanca konuşturmak sanırım zor olurdu- daha vurucu olacağını düşündüğüm, 2003 yılı yapımı “Hitler, The Rise Of Evil”in yeniden hatırlanması gereken yılları ve karakterleri başarıyla yansıttığını, özellikle de bir türlü anlayamadığım "insanlar nasıl olmuş da böyle bir delinin peşinden  gitmişler" sorunun cevabını açıkça verdiğini söyleyebilirim.  

Film, Edmund Burke’ın “Şeytanın zaferi için gerekli olan tek şey iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır” sözleriyle başlıyor. Sahneler ilerledikçe cümlenin gerçekliğine her an daha fazla tanık oluyorsunuz.

Adolf Hitler’in çocukluk yılları, gelecek pek çok şeyin habercisi niteliğinde. Babası, ki aynı zamanda büyük amcasıdır, o daha çocukken ölür ve zaten nefret ettiği babasının ölümü etkilemez Adolf’u. Annesi hastalandığında, onu kariyerine engel olmaya çalışmakla suçlar. Ressam olmak istemektedir ama sanat okuluna yaptığı başvurular “çizdiği insanlar binalara benzediği, içlerinde yaşam olmadığı” için reddedilir. Babasından miras kalan parayı almak için biraz beklemesi gerekiyordur bu arada sokaklarda yatar, aç gezer, çalışmayı düşünmemesine rağmen içinde bulunduğu durumdan yahudileri sorumlu tutar. 1914’de Birinci Dünya savaşına katılır. Er olarak girdiği orduda onbaşılığa terfi eder, zorla bir madalya sahibi olur.

Savaş bittiğinde Adolf kendisine teklif edilen görevi kabul eder. Sayıları artmaya başlayan siyasi grupların arasına karışarak muhbirlik yapacaktır. Alman işçi partisinin toplantısına katılır ve onların söylemlerini yetersiz bulup yaptığı çıkışla dikkati çeker. İlk konuşmasını 1919’da yapar. Dinleyici kitlesi sürekli büyümektedir. Milliyetçi söylemleri, yahudi ve komünist düşmanlığıyla yeni taraftarlar kazanır.

İşlenmemiş bir elmas olarak tanımlanan Hitler, demokrasiye inanmayan ve Almanların liderlikle yönetilmesi gerektiğini düşünen, lider olacak kişinin de kendileri tarafından kolayca idare edilecek biri olmasını tercih eden para babaları tarafından desteklenir. Böylece askeri birlik kurar hemen ardından da parti liderliğini ele geçirir.

Daha sonra tehlikeyi görüp muhalif yazılar yazacak gazeteci Fritz Gerlich’in bile başlangıçta ilgisini çeker. Adof Hitler, insanlarda yeni bir umut yaratmıştır, iyi bir gelecek umudu ama kısa süre içinde kendini göstermeye başlayan şiddet geleceğin öyle sanıldığı gibi refah ve huzur vaadetmediğinin belirtisidir.

Başarısız darbe girişiminden sonra yüksek ihanetle suçlanan Hitler’in mahkeme salonundaki konuşması hakimi bile etkiler. Yargılanmasının ardından bir süre hapis hayatı yaşar ama rahatı yerinde olan Adolf bu süreyi kendi hayat hikâyesini yazmak için kullanır, tabiki oldukça değiştirerek. Beş yıllık hapis cezası dokuz ay sonra şartlı tahliye ile son bulur.

Filmin ikinci kısmında politikanın ne menem bir şey olduğu, çıkar ilişkileri, olmazsa tehditle kurulan düzenin nasıl işlediği gözler önüne seriliyor. Nazi gazetesi çıkararak halkı kendi saflarına çekmeye çalışan Hitler, muhalif gazeteleri de susturur. Gazeteci Fritz'e göre depresyona gireceği haberleri, gerçekleri, bir şey yapmalarını gerektirecek olayları duymak istemeyen halk, gazetelerde yayımlanan saçma sapan haberlerle oyalanmaktadır. Hitler, yayınları ve konuşmalarıyla insanlara boş umutlar dağıtmaya, onları uyutmaya devam ederken yahudilere ve muhaliflere yapılan baskı ve şiddet giderek artar. Nazi'ler 1930’ da seçimlere katılarak mecliste 107 sandalye kazanır. Kısa süre içinde, kuralları ve insanları kendi yararına kullanan Hitler, politik oyunlarla hem mecliste çoğunluğu hem de şansölyeliği elde eder.


Şiddeti haklı kılma niyetiyle meclis binasını yaktırmasından hemen sonra demokrasiye saldırı olduğu gerekçesiyle kişisel özgürlük haklarının, konuşma yapmak, toplantı, dernek ve basın özgürlüklerinin geçici süreyle askıya alındığını, telefon ve posta hizmetlerinde gizlilik haklarının kaldırıldığını, bundan sonra tüm yasamanın hükümet tarafından yapılacağını, anayasal değişiklik yapma hakkına hükümetin sahip olduğunu bildiren konuşmasını yapar.

Hitler artık durdurulamayacak bir noktaya ulaşmıştır. Hükmü altına alamadığı eski yandaşlarını birer birer öldürür, kendisi için tehdit oluşturanları, haklarında suçlama bile yapmadan hapishanede tutar, bunun tepki çekmesi üzerineyse toplama kamplarına gönderip onları yok eder ve 30 Nisan 1945’de Berlin’de intihar edinceye kadar milyonlarca insanın ölümüne neden olur.

Açlıkla yüz yüze gelmiş ya da getirilmiş umutsuz halkın ve sadece kazanacakları parayla, çıkarlarını düşünen zenginlerin, gerçeklere gözlerini böylesine kapatması; başlangıçta piyon olarak gördükleri bir adamın, hayata geçmesi imkansız sanıldığından ciddiye alınmayan fikirlerinin, elli milyondan fazla insanın ölümüne neden olması akıl alır gibi görünmese de olabiliyormuş demek ki. Gazeteci Fritz’in de söylediği gibi "hiçbir şey yapmayarak yapabileceklerinin en kötüsünü yapan" sade insanların omuzlarında göz göre göre yükselmiş yüzyılın en acımasız katili.

 “Hitler, Kötülüğün Yükselişi” tarih tekerrürden ibarettir uyarısı yapan başarılı, izlenmeye değer bir film olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder